Dünyada yapılmış olan
her şey umutla yapılmıştır.
Bunu ben söylemedim. Martin Luther King yıllar önce
söylemişti. Hatta şöyle bir laf etmişliği de vardır. "Hayal kırıklarını
kabullenin, ama umutsuzluğu asla."
Esasında insan hep geleceğe dair umutla yaşamış değil.
Geleceğe dair güven, geleceğin daha iyi olacağı hissi ve gerek işveren olsun,
gerek işçi insanların geleceğe dair beklentiler ile kararlar alması çok değil
iki yüz -üç yüz yıllık bir mesele. "Hayvanlardan İnsanlara-Sapiens"
adlı kitabın yazarı Harari, Avrupa medeniyetinin hızlı yükselişinin
sebebini, geleceğin daha iyi olacağı
kanısının, Avrupa'da yaygınlaşması olarak açıklar. Umut sayesindedir ki
insanlar kaşiflere ve bilim adamlarına yatırım yaptılar ve bu yatırımların
sonucunda, inanılmaz keşifler ve icatlar hasıl oldu. Halbuki Batı medeniyetinin
yükselişinden önce, gelecek ile ilgili sadece mevsimsel öngörüler ve umutlar
beslenirdi. Hasadın iyi çıkması, yağmurun yağması, ölümden sonra cennet vb. (Ve
çoğu da din ile açıklanırdı).
Tüm bunları, Türkiye'yi (hatta islam dünyasını) saran
umutsuzluk bulutunu gördüğüm için söylüyorum. Mikroekonomi, makroekonomi,
uluslar arası ilişkiler, siyaset bilimi, psikanaliz, edebiyat eleştirisi,
felsefe, sosyoloji veya aklınıza gelebilecek her ne perspektiften bakarsanız
bakın, umut/umutsuzluk ikilemi karşınıza çıkar. Bazen "piyasa
beklentisi", bazen "oyun kuramı" bazen " moral
motivasyon" deriz. Kelimeler değişir, ama mesele aynıdır. Sümerlerden
beridir, yazılı olarak da biliyoruz, insanın var oluşu umutla ilişkilidir.
Gılgamesh umutsuz olsaydı, çok sevdiği arkadaşını ölümden döndürmek gibi
imkansız bir işe girişir miydi? Ya da Odyseuss Ithaka'ya dönmek için tek gözlü
canavarlarla, sirenlerle, büyücülerle ve aklınıza gelebilecek her türlü
canavarla kapışır mıydı?
Geri dönülmez bir
Medeniyetler Çatışmasına girdiğimizi söylüyorlar! İnanmayın. Hatta Fukuyama o
eski Hegelyan fikirleriyle tarihin sonu geldi demişti. Peki geldi mi tarihin
sonu? Medeniyetler kapıştı mı diye sormuyorum bile, "medeniyet" diye
bir şey kaldı mı acaba? Huntington'un söylediği İslam medeniyeti, IŞID denilen
şey midir? Ne yani teröristler yüzünden tasımızı tarağımızı toplayıp gidecek
miyiz? Veyahut bazılarının iddia ettiği gibi IŞID, ABD'nin üretimiyse (ki bazı
analizler bunu doğrular nitelikte), Allah aşkına, ABD ne medeniyetidir? Para
medeniyeti mi? Hıristiyanlık mı? Ne?
Bunu tekrarlamak lazım.
Tarihin sonu gelmedi, geri dönülemez noktada falan değiliz. Herkes üzerimize
çullanmış, bizi yok etmek istiyor gibi bir durum yok. Velev ki öyle, Türkiye
oturup yok edilmeyi mi bekleyecek, yoksa üretmeye mi başlayacak? "Toplu
iğneyi bile biz üretmiyoruz" değil. Barışı, kardeşliği, huzuru üretelim.
Daha önce yaptık, yine yaparız. Umudumuzu kaybetmeyelim yeter. Hatta umudumuzu
çoğaltalım, ve büyük umutlarla kararlar alalım. "2017 kötü geçmeyecek,
aksine ekonomi çok iyi olacak" deyip kararlar alalım. "Demokrasi daha
da gelişecek" diyerek projelere imza atalım. Barışın tesis edildiği,
huzurun olduğu bir memleket düşünelim. Hem belki Diyarbakır'a tramvay gelir,
bir güzel orman olur buralarda. Trafik biter, hastalıklara çare bulunur.
Doktorlar hastalarla empati kurmaya başlar, hasta yakınları sağlık
çalışanlarını dövmeyi bırakır. Patron zam yapar. Esnafın yüzü güler. Evler
satılır, ev sahibi olunur. Dolar belki düşmez ama, yükselmeyi durdurur. Emin
olun tüm bunların hepsi olur. Yeter ki "Olur!" deyin ve borsacıların
dediği gibi pozisyonunuzu umutla belirleyin.
Esen Kalın!